Sude
New member
Lozan’ı Kim Onayladı? Bir Ulusun Kalp Atışları Arasında Doğan Sessizlik
Selam forumdaşlar,
Uzun zamandır içimde bir hikâye var. Belki tarih kitaplarında kuru cümlelerle geçilen bir konu ama ben o satır aralarında nefes alan, hisseden, susan ve sonunda konuşan insanların izini duyuyorum. Bugün sizlerle o hissi, o atmosferi paylaşmak istedim. Lozan Antlaşması’nı kimin onayladığından ziyade, o onay sürecinde kimlerin yüreğini koyduğunu anlatmak istiyorum. Çünkü bazen bir imza, sadece bir kalem darbesi değildir; bazen bir milletin gözyaşıyla ıslanmış bir mürekkebin izidir.
---
Bir Masanın Etrafında: Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Sezgisi
Ankara, 1923.
Soğuk bir sabah… Havanın içinde hem umut hem tedirginlik var. Masanın etrafında erkekler toplanmış. Hepsi düşünceli, sessiz ama kararlı. İsmet Paşa, önündeki belgeleri ağır ağır çeviriyor. Her satırda bir savaşın, bir yoksulluğun, bir direnişin yankısı var. Yanında yer alan genç milletvekilleri, gözlerinde hem yorgunluk hem gurur taşıyor.
Ama o odanın dışında, başka bir masa daha var.
O masada kadınlar oturuyor. Cumhuriyet’in doğum sancılarını hisseden, henüz adı konmamış bir geleceğin anneleri, eşleri, kız kardeşleri… Biri, adı Asuman, Lozan’da nelerin tartışıldığını anlamaya çalışıyor. Bir diğeri, Safiye Hanım, kocasına mektup yazıyor:
“Sen orada imza atarken biz burada dua ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki bu yalnız bir diplomasi değil, bir onur mücadelesi.”
İşte o anda iki dünya kesişiyor. Erkeklerin stratejisiyle kadınların sezgisi, tarihin tam ortasında birleşiyor.
---
Erkekler Satranç Oynarken, Kadınlar Kalplerinden Konuştu
Erkekler hesap yapıyordu: sınırlar, kapitülasyonlar, borçlar… Her şey bir rakam, bir cümle, bir harita üzerindeydi.
Ama kadınlar? Onlar mektuplarında çocuklarının geleceğini, tarlalarındaki umudu, şehit düşen kardeşlerinin adını yazıyordu.
O yüzden Lozan’ın onaylanması, sadece TBMM’deki bir oylamanın sonucu değildi.
Bir milletin kadınlarının sessiz ama güçlü onayı da o imzanın arkasındaydı.
Bir gece, Meclis binasının arka kapısında, temizlik yapan bir kadın, yere düşen bir kâğıt parçasını buldu. Üzerinde sadece birkaç kelime vardı:
“Onay, milletindir.”
Kadın o notu alıp kalbine koydu. Çünkü o da anlamıştı — Lozan sadece diplomatik bir zafer değil, kimliğin yeniden doğuşuydu.
---
Onay Günü: Kalem Sesinden Önce Gelen Sessizlik
24 Temmuz 1923’te antlaşma imzalandı ama Ankara’daki asıl sessizlik, aylar sonra TBMM’deki oylamada duyuldu.
O gün salonda nefesler tutuldu. Herkes, bu kararın sadece bir evrak değil, yeni bir dünyanın başlangıcı olduğunu biliyordu.
Milletvekilleri ellerini kaldırırken kimisi gözlerini kapadı. Çünkü o anda sadece politika değil, tarihle yüzleşmek vardı.
Bir köşede İsmet Paşa’nın elinde kalem titredi. Belki yorgunluktan, belki de anlamın ağırlığından. O sırada Meclis’in balkonunda oturan birkaç kadın — gizlice girmişlerdi, çünkü o dönemde kadınların böyle oturumlara girmesi alışıldık değildi — ellerini kalplerine koydular.
Birinin gözünden yaş süzüldü:
“Bu imza, oğlumun geleceği…”
dedi sessizce.
---
Bir Ulusun Onayı: Kalpten Gelen Evet
Lozan’ı resmen TBMM onayladı. Ama o “evet” yalnızca kürsüden gelen bir ses değildi.
O “evet”, Anadolu’nun dağ köylerinden, Karadeniz’in sislerinden, Ege’nin yanık türkülerinden gelen bir yankıydı.
Her evde, her avluda, her mektupta bir onay vardı.
Bir baba, kızına yazdığı satırda şöyle diyordu:
“Kızım, bugün devletimiz yeniden doğdu. Biz artık esir değiliz.”
Kadınlar da kendi dillerince bu doğumu kutladı. Birçok evde o gece ekmekler paylaşıldı, dualar okundu. Çünkü herkes biliyordu: bir ulus, artık kendi kaderine imza atmıştı.
---
Forumdaşlar, Sizce de Lozan Sadece Bir Antlaşma mıydı?
Bugün bazıları Lozan’ı sadece “bir belge” olarak anlatır. Ama ben buna inanmıyorum.
O bir belge değil, bir toplu nefes alışıdır.
Bir “artık yeter” deyişidir.
Bir “biz varız” haykırışıdır.
Eğer bir kadının yüreğinden çıkan dua, bir erkeğin aklından çıkan stratejiyle buluşuyorsa; orada sadece siyaset değil, insanlık vardır. Lozan da tam olarak buydu: kalemle değil, yürekle onaylanan bir antlaşma.
---
Son Söz ve Davet
Forumdaşlar, bu hikâyeyi paylaşmamın sebebi, sadece tarihi hatırlamak değil, onu yeniden hissetmekti.
Bugün biz de kendi Lozanlarımızı yaşıyoruz belki: bazen bir karar verirken, bazen bir umudu onaylarken.
Erkekler hâlâ çözüm odaklı, kadınlar hâlâ empatik… Ama en güzeli, hâlâ bir masada, aynı geleceği konuşabiliyor olmamız.
Sizce bugün, biz kendi Lozan’ımızı nasıl onaylıyoruz?
Yorumlarda, kendi hislerinizi paylaşın.
Çünkü tarih sadece geçmişte yazılmaz; biz onu her gün, kendi seçimlerimizle yeniden yazıyoruz.
Selam forumdaşlar,
Uzun zamandır içimde bir hikâye var. Belki tarih kitaplarında kuru cümlelerle geçilen bir konu ama ben o satır aralarında nefes alan, hisseden, susan ve sonunda konuşan insanların izini duyuyorum. Bugün sizlerle o hissi, o atmosferi paylaşmak istedim. Lozan Antlaşması’nı kimin onayladığından ziyade, o onay sürecinde kimlerin yüreğini koyduğunu anlatmak istiyorum. Çünkü bazen bir imza, sadece bir kalem darbesi değildir; bazen bir milletin gözyaşıyla ıslanmış bir mürekkebin izidir.
---
Bir Masanın Etrafında: Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Sezgisi
Ankara, 1923.
Soğuk bir sabah… Havanın içinde hem umut hem tedirginlik var. Masanın etrafında erkekler toplanmış. Hepsi düşünceli, sessiz ama kararlı. İsmet Paşa, önündeki belgeleri ağır ağır çeviriyor. Her satırda bir savaşın, bir yoksulluğun, bir direnişin yankısı var. Yanında yer alan genç milletvekilleri, gözlerinde hem yorgunluk hem gurur taşıyor.
Ama o odanın dışında, başka bir masa daha var.
O masada kadınlar oturuyor. Cumhuriyet’in doğum sancılarını hisseden, henüz adı konmamış bir geleceğin anneleri, eşleri, kız kardeşleri… Biri, adı Asuman, Lozan’da nelerin tartışıldığını anlamaya çalışıyor. Bir diğeri, Safiye Hanım, kocasına mektup yazıyor:
“Sen orada imza atarken biz burada dua ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki bu yalnız bir diplomasi değil, bir onur mücadelesi.”
İşte o anda iki dünya kesişiyor. Erkeklerin stratejisiyle kadınların sezgisi, tarihin tam ortasında birleşiyor.
---
Erkekler Satranç Oynarken, Kadınlar Kalplerinden Konuştu
Erkekler hesap yapıyordu: sınırlar, kapitülasyonlar, borçlar… Her şey bir rakam, bir cümle, bir harita üzerindeydi.
Ama kadınlar? Onlar mektuplarında çocuklarının geleceğini, tarlalarındaki umudu, şehit düşen kardeşlerinin adını yazıyordu.
O yüzden Lozan’ın onaylanması, sadece TBMM’deki bir oylamanın sonucu değildi.
Bir milletin kadınlarının sessiz ama güçlü onayı da o imzanın arkasındaydı.
Bir gece, Meclis binasının arka kapısında, temizlik yapan bir kadın, yere düşen bir kâğıt parçasını buldu. Üzerinde sadece birkaç kelime vardı:
“Onay, milletindir.”
Kadın o notu alıp kalbine koydu. Çünkü o da anlamıştı — Lozan sadece diplomatik bir zafer değil, kimliğin yeniden doğuşuydu.
---
Onay Günü: Kalem Sesinden Önce Gelen Sessizlik
24 Temmuz 1923’te antlaşma imzalandı ama Ankara’daki asıl sessizlik, aylar sonra TBMM’deki oylamada duyuldu.
O gün salonda nefesler tutuldu. Herkes, bu kararın sadece bir evrak değil, yeni bir dünyanın başlangıcı olduğunu biliyordu.
Milletvekilleri ellerini kaldırırken kimisi gözlerini kapadı. Çünkü o anda sadece politika değil, tarihle yüzleşmek vardı.
Bir köşede İsmet Paşa’nın elinde kalem titredi. Belki yorgunluktan, belki de anlamın ağırlığından. O sırada Meclis’in balkonunda oturan birkaç kadın — gizlice girmişlerdi, çünkü o dönemde kadınların böyle oturumlara girmesi alışıldık değildi — ellerini kalplerine koydular.
Birinin gözünden yaş süzüldü:
“Bu imza, oğlumun geleceği…”
dedi sessizce.
---
Bir Ulusun Onayı: Kalpten Gelen Evet
Lozan’ı resmen TBMM onayladı. Ama o “evet” yalnızca kürsüden gelen bir ses değildi.
O “evet”, Anadolu’nun dağ köylerinden, Karadeniz’in sislerinden, Ege’nin yanık türkülerinden gelen bir yankıydı.
Her evde, her avluda, her mektupta bir onay vardı.
Bir baba, kızına yazdığı satırda şöyle diyordu:
“Kızım, bugün devletimiz yeniden doğdu. Biz artık esir değiliz.”
Kadınlar da kendi dillerince bu doğumu kutladı. Birçok evde o gece ekmekler paylaşıldı, dualar okundu. Çünkü herkes biliyordu: bir ulus, artık kendi kaderine imza atmıştı.
---
Forumdaşlar, Sizce de Lozan Sadece Bir Antlaşma mıydı?
Bugün bazıları Lozan’ı sadece “bir belge” olarak anlatır. Ama ben buna inanmıyorum.
O bir belge değil, bir toplu nefes alışıdır.
Bir “artık yeter” deyişidir.
Bir “biz varız” haykırışıdır.
Eğer bir kadının yüreğinden çıkan dua, bir erkeğin aklından çıkan stratejiyle buluşuyorsa; orada sadece siyaset değil, insanlık vardır. Lozan da tam olarak buydu: kalemle değil, yürekle onaylanan bir antlaşma.
---
Son Söz ve Davet
Forumdaşlar, bu hikâyeyi paylaşmamın sebebi, sadece tarihi hatırlamak değil, onu yeniden hissetmekti.
Bugün biz de kendi Lozanlarımızı yaşıyoruz belki: bazen bir karar verirken, bazen bir umudu onaylarken.
Erkekler hâlâ çözüm odaklı, kadınlar hâlâ empatik… Ama en güzeli, hâlâ bir masada, aynı geleceği konuşabiliyor olmamız.
Sizce bugün, biz kendi Lozan’ımızı nasıl onaylıyoruz?
Yorumlarda, kendi hislerinizi paylaşın.
Çünkü tarih sadece geçmişte yazılmaz; biz onu her gün, kendi seçimlerimizle yeniden yazıyoruz.